Ünlü basketbolcu eşiyle birlikte, Eminönü’nde geziyordu. Önce Kapalıçarşı, Topkapı Saray, Gülhane Parkı derken, Yeni Cami’nin önüne kadar geldiler.
Orada bağıra bağıra simit satan bir çocuk vardı. Basketbolcu birden durakladı.
-Simit’in kaça koç?
-300 bin abi. Çıtır çıtır...
-Tezgahta kaç simit var?
-70-80 tane var herhalde...
-Hepsini alsam ne tutar?
-Seksen desek 24 milyon...
-Al sana 30 milyon...Farz et ki hepsini aldım...
-Sağol abi... Sağol...
Basketbolcu üç onluk çıkarıp simitçinin önüne bıraktı. Eşi şaşkındı...
Üç beş adım yürümüşlerdi ki kocasına yaklaşıp fısıldadı.
-Suat sen deli misin?
-Yooo.
-Peki, yemediğimiz simitlerin parasını niye verdin?
-Boşver sormaa...
-Diyelim ki soruyorum. Hem ısrarla soruyorum.
-Öyleyse söyliyeyim. Tablanın kenarı dikkatini çekti mi?
-Hayır.
-Dikkatli baksaydın görecektin. Tahtaya bir isim kazınmıştı.
-Nasıl bir isim?
-Suat!
-Yoksa?
-Evet, o tezgah eskiden benimdi...